top of page

DUYGUSAL PROBLEMLERİNİ ZİHİNLE ÇÖZEBİLECEĞİNİ DÜŞÜNENLERDEN MİSİN?

Güncelleme tarihi: 7 Oca 2022


Sen de duygusal problemlerini zihinle çözebileceğini düşünenlerden misin? İnanıyorum ki, her insan duygusal problemlerini zihinle çözebileceğini düşündüğü zamanlardan geçmiştir. Değilse bile zihnin döngüsüne kendini kaptırarak bilinçsizce çözüm ararken kendini bir labirentin içinde dolanırken kaybolduğunun farkında bile değildir.



İster bilinçli olarak zihnimizi kullanarak duygusal problemlerin üstesinden gelebileceğimize inanalım, ister bilinçsiz olarak zihin labirentinin içine kendimizi hapsedelim her iki durumda da bu konu yakından incelenmeyi hak ediyor bence. Çünkü duygularımızın niteliği, içeriği, yoğunluğu doğrudan yaşamımızı, aldığımız kararları, doğru diye inandıklarımızı, mutluluk kriterlerimizi, kendi kendimizle olan ilişkimizi çok yakından etkiliyor.


Duygular yaşamımızı yöneten çok güçlü özelliklerimizden biri ve genellikle de düşüncelerimizi sorgulayabildiğimizden çok daha az oranda duygularımızı sorgulayabildiğimizi, duygularımıza eleştirel yaklaşabildiğimizi düşünüyorum. Genellikle bir duygu, olgun bir meyve gibi tabağımızda durur adeta ve ne hissediyorsak odur işte, o kadardır. Hangi düşünce biçimlerimiz ve hangi davranış alışkanlıklarımız duygularımızın oluşmasında ne kadar rol oynadı bunları fark etmeyiz hiç. Sadece yaşanılan an ve o anın içerisinde kendini gösteren bir duygu vardır, ve o kadar gerçektir ki bu duygu onun tetiklediği adımları atmaktan, sözleri söylemekten kendimizi alıkoyamayız.


Beynimiz, zihnimiz çok karmaşık problemleri çözebilen güçlü bilgisayarlara benzetilir. Ve buna “yapan zihin” deniliyor.


Zihin, bir problemi çözmek istediğinde sınıflar, tasnif eder, analiz eder, sorular sorar, cevaplar verir zihnin işleyişi bu şekildedir. Bu sayede de yaşamımızı sürdürürken akılcı kararlar almamızda, karşılaştırma yapabilmemizde, ekonomimizi yönetmede hatta günlük yaşam içerisinde alışveriş listesi oluşturmamızda, günümüzü planlayarak verimli kullanabilmemizde oldukça etkilidir, hızlı çalışır, tarar ve en uygun çözümü üretmek üzere çalışır.


Ancak, iş duygularımızla ilişkimize, duygusal problemlerimizi çözmeye gelince değişmeye başlıyor. Çünkü çoğumuz doğal olarak duygusal problemlerimizi çözebilmek için de zihnimize müracaat ediyoruz. Ve işte en büyük hatayı da burada yapıyoruz.

Yapan zihin, duygusal problemleri çözmek için kullanıldığında duygusal problemlere takılıp kalarak, onları daha da beter bir hale getirir. Herhangi bir duygusal problem analiz edildikçe daha da karmaşıklaşır ve üstelik daha da büyümeye başlar. Yapısı gereği zaten duyguları ayırmak, tasnif etmek, karşılaştırmak olasılık dahilinde değil, çünkü duygular yapma haline ait değiller, duyguların alanı “olma hali” dir.


Duygular analiz edilmek, çözümlenmek yerine, an içerisinde “olmayı”, kendini ifade etmeyi, o anki hal her ne ise onu görünür kılmak için var.


Duygular işlevi gereği bedenlenmek, ifade olunmak, akmak, konuşmak, hissedilmek, izin verilmek ister. Entelektüel bir bakış açısıyla duygulara yaklaşmak onlara ifade alanı vermez. Sadece zihnin içine ve bedenin de içine hapseder. Bu durum da hem zihinsel hem de bedensel olarak blokajlar yaratır ve fiziksel, zihinsel, duygusal sağlığımızı olumsuz olarak etkilemeye başlar.


Araştırmalar, bunun yerine problemle “olmamız” gerektiğini söylüyor. Peki bu ne demek? Yani duygusal problemleri zihnimizde çözmeye çalışmak yerine, bedenimizdeki deneyimin tamamına bakmaya bizi yönlendiriyor. Duyguların kendini ifade etmesi için zihinde belirli bir yere o duyguyu oturtmak, anlamlandırmaya çalışmak yerine bedenimizde nasıl hisler oluşturuyor bu duygu ona bakmak… Duyguları bastırmak yerine alan tutarak, bir olma hali içerisinde tatsız bir duygu deneyimliyorsak dahi onun yüzeye çıkmasına izin vermek.

Biliyorum ki, bu çoğu zaman zor oluyor çünkü tatsız duygulardan kaçma, onları bastırma, yok sayma eğilimindeyiz. Ve diğer bir boyutu da şu ki, duygularımızla temas etmek için sinir sistemimizin de buna hazırlıklı olması gerekiyor. Yani sinir sistemimizin de esnek bir dayanıklılık geliştirmesi gerekiyor ki, duygulara alan açabilelim.



Günümüzde hemen hemen her insan, içinde kaldığını gördüğü her boşluk anını ya eline cep telefonunu alarak, ya sürekli birşeyler yeme eğilimi göstererek ya da çeşitli irili ufaklı maddesel bağımlılıklar geliştirirerek, ama her halükarda içinde bulunduğu her boşluk anını bilinçsiz bir şekilde doldurarak yaşıyor. Bunun en derininde aslında duygularla temas etmekten kaçınmak, o an hissettikleriyle ya da daha da derinde yaşamsal varoluşunda hissettiği tatminsizlik duygusuyla yüzleşmekten korkma ve hatta ölümlü olduğu gerçeğiyle karşılaşmaktan kaçınma hali yatıyor. 


Bedende, o anda, anbean yüzeye çıkan duyguları serbest bırakmak yerine, zihinsel olarak “yapan zihin” ile çözmeye çalışıyoruz. Sonuçta, daha da karmakarışık bir hale gelmiş zihin, bastırılmış duygular, çözülmemiş bir yığın problem ve cevapsız kalmış bir çok zihinsel soruyla dolu olarak enerjimizi boş yere tüketmiş oluyoruz. Aynı zamanda da depresyon, kaygı, anksiyete, uyku problemleri, cinsel sorunlar vb. bir çok soruna da zemin hazırlamış oluyoruz.


İnsanlık ailesi olarak halen, elinde olan bir çok harika aracı tam olarak nerede ve nasıl kullanacağımızı birlikte öğrendiğimiz bir bebeklik aşamasında olduğumuzu düşünüyorum bazen. Yarattığımız sorunların elimizdeki araçları bilinçsizce kullanmamızdan kaynaklandığını görmek aslında pek de zor değil, üstelik de bu sadece kendi bireysel yaşamlarımızı değil tüm yaşamı, doğayı etkiliyor.

Doğaya ve kendi doğamıza uzak kaldıkça, hangi mekanizmayı nasıl kullanacağımız iç bilişinden de, sezgilerimizden de uzak kaldık. O yüzden yeniden kendi içsel kaynaklarımızla bilinçli bir temas kurmak çok değerli, nefes pratiklerini, meditasyonu, bedensel çalışmaları günlük yaşama dahil etmek de öyle tabi…


Benim yolumda bana ışık tutan içsel kaynaklarım yoga, meditasyon, nefes pratikleri, iyi müzik dinlemek, doğayla temas kurmak, kitaplardan beslenmek, yazmak da içsel kaynaklarıma dahil… Herkes için içsel kaynaklarıyla buluşmak farklı yollar içerebilir ama senin için bu her neyse onu ancak deneyerek, yaparak, bulabilirsin.



İçsel kaynaklarımızla bilinçli bir temas içinde olabilirsek ancak o zaman bu beden zihin mekanizmasını da daha iyi tanıyabileceğimize ve yönetebileceğimize inanıyorum. Bu da tabiki doğal olarak yaşam kalitemizi etkileyecektir. Ve yoga, meditasyon aracılığıyla bireysel olarak yaşadığım deneyimler de bu inancımı daha çok arttırıyor.


Aslında bu yazımda bahsettiklerimi William Shakespeare’in meşhur “Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu.” deyişinden ilhamla 😊 “Yapan zihin ya da olan zihin işte bütün mesele bu” diye özetleyebilirim. 😊


Duygularına izin ver ifade “ol”sun….

Zihnini serbest bırak yolunu bulsun…


Sevgiler, Seçil



Zihnin işleyişinden bahsettiğim youtube videomu izlemek istersen buraya tıkla


Ücretsiz online olarak sunduğum yoga ve meditasyon buluşmalarından haberdar olmak istersen abone ol…


Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page