top of page

ZIRHLI HAYVAN ARMADİLLO, YOGA UYGULAMASI VE İNSAN BEDENİ

Güncelleme tarihi: 7 Oca 2022


Zırhlı bir hayvan olan armadillo, yoga uygulaması ve insan bedeni arasında nasıl bir ilişki olabilir? diyorsan eğer, şimdi tam olarak da bu ilişkiden bahsetmek istiyorum.

İnsan bedenini bir nevi zırhlı bir hayvan bedenine benzeten çok değerli yoga hocalarından birisi olan Tias Little’dır… Tias Little, yoga uygulamasını esasında bedenimizdeki “zırhı sökmek” üzerine yapılan bir çalışma olarak görüyor ve ben de buna kesinlikle katılıyorum…😊




Zırhlı hayvanlar olan ve varlıkları çok da fazla bilinmeyen Armadillo’ların birkaç belirgin özelliği varmış, bunlardan biri zırhlarının kaplumbağalar gibi tek parça halinde olmaması, parçalar halinde ve beden parçaları rahatça hareket edebilecek şekilde bir zırh yapılarının olması. 

Diğeri, çok hassas ve yakalanmaları zor ve laboratuvar ortamında dahi çok kısa süre yaşayabilen bir canlı türü olmaları. Yani onları dışarıdan gözlemleyerek, daha detaylı olarak içsel yapılarını, anatomilerini vs incelemek pek de mümkün değilmiş şimdilik. 

Bir diğer özelliği de zırhları sayesinde kendilerini dış tehlikelere karşı koruyabiliyor olmaları.

Bütün bu özelliklerini neden sıralıyorum çünkü biz insanlar olarak, hem beden anatomimizle hem de psikolojik tarafımızla bu canlı türüyle oldukça benzeşen yönlere sahibiz.

Ancak bu benzerliklerden önce biraz yoga uygulaması ile bedenimizle birlikte psikolojimizde nasıl bir dönüşüm başlattığımızı görmemiz iyi olur diye düşünüyorum.


Öncelikle yoga uygulaması dış zırhımızı eritmek, taşıdığımız fiziksel ve de psikolojik yüklerin ağırlığından kurtulmak için yapılan bir çalışmadır. Yıllar içerisinde etrafımızda oluşmuş olan kalkanı bedensel hareketler ile eritebildiğimizi görmek gerçekten müthiş bir motivasyon sağlıyor.


Peki bu kalkanlar neler? Ve nasıl oluşuyor bu zırhlar? Diyecek olursak, bunun tek bir nedeni yok… Genetik, kültürel iklimin yarattığı koşullar ve baskı, stres, kendi kişisel deneyimlerimizden, özgeçmişimizin anılarından kaynaklananlar, okul, eğitim diye uzar gider bu liste.


Hatta, kendimizi savunmak üzere oluşturduğumuz bu zırha daha büyük ölçekte dünyada fiziksel güvenliğimizi ve özgürlüğümüzü tehdit eden terör olaylarının varlığı, fiziksel sağlığımızı tehdit eden çevre kirliliği, endüstriyel atıklar, ekonomik sıkıntılar, finansal istikrarımızın tehdit altında oluşu da bütün bunlara eklenince, kendimizi korumak oluşturduğumuz bu mekanizma artık nefes almamızı dahi engelleyen bir kabuğa dönüşmeye başlıyor.


Yoga uygulaması, nefes ve beden farkındalığını dahil ederek bilinçli bir şekilde yapılan hareket etme biçimi ile en önemli hedeflerden biri bedeni güçlendirmek, kasları geliştirmek değil. Bacaklarda, kollarda, kalçada yer alan dış kas grupları aslında yükü taşımaya alışkındır. Bu yüzden sırf egzersiz olarak kasları şişirmeyi, daha da güçlendirmeyi amaçlayan sporlar bizim oluşmuş olan bu dış zırhımızı daha da kuvvetlendirmeye yarıyor. Hareket etmenin faydaları var şüphesiz ancak burada özellikle yoga açısından hareketin hedefinden bahsetmek istiyorum.


Yoga uygulamasında hedef daha çok nefesi kullanarak bedene belirli pozlar için alan açmaktır. Bedensel hareket yani fiziksel yoga pozları “asana” olarak isimlendirilir, nefes pratiklerine ise “pranayama” denir.


Yoga uygulaması ile zamanla, yavaş yavaş bedenimizde oluşmuş olan bu zırhı, dış kabuğu çözmeye başlarız ve nefes uygulamaları bunun için büyük bir destektir. Zaten iyi bir yoga uygulamasının içinde nefes farkındalığı her zaman olmalıdır. Bu sayede bedenimizde yıllar içerisinde yerleşmiş olan bu savunma yapısını yakıp, kül etmeye başlarız. Nefes, içinde yer alan oksijen sayesinde bu kalıpları yakma işleminde olmazsa olmazlardandır. Bedenimizde ve psikolojimizde büyük dönüşüm, yani bir nevi simya işlemi işte böyle başlar.



Yoga pozları ile hedefimiz dış kaslardan çok, daha içteki, derinlerdeki, kök kaslara ulaşabilmek, onları yeniden aktive etmektir. Kök kas sistemi deyince, doğrudan omurgaya bağlı olan kas grupları kastedilir. Kök kaslar omurganın merkez iskeletine bağlı kaslardır ve bu kaslardan en önemlilerinden birisi de hiç şüphesiz ki diyafram kasıdır. Ve diyafram kası da direkt olarak nefesimizin kalitesini etkiler. Bu muazzam beden sisteminde herşey birbirine bağlı olarak çalışır…😊


Bu nedenle yoga uygulamasına yeni başlayanlarda bir pozun içerisinde kalırken dış kas gruplarından destek almak, onları aktive etmek çok görülür. Daha derinde yer alan kök kaslar aktive edilemediği için sadece dış kaslar çalıştırılarak hareket edildiğinde ise pozların içinde çabuk yorulma, tükenme hisleri yaşanır. Aslında yine farkında olmadan aynı kas gruplarını kullanarak, aynı düşünce yollarına ve bildikleri bir bedensel, zihinsel alışkanlığa tutunarak yoga yaparlar. Yoga pratiği sırasında kök kaslar devreye girdiğinde aynı pozun içinde daha uzun süre, zorlanmadan, dayanaklılık geliştirerek, rahatça kalabilmek mümkün olmaya başlar. Zamanla nefes açılıp, pozlara farkındalık gelmeye başlayınca artık daha derindeki kök kaslara inmek kolaylaşır. Bu bir anlamda da bedene ve zihne yeni bir yaklaşımın kapılarını açar ve artık eski zırhımızı oluşturan katmanlardan bizi çıkararak yeni yolları deneyimlememizi sağlar.



Bu ilginç ve çok da bilinmeyen canlıya, armadilloya geri dönersem, ilk özelliği zırhlarının kaplumbağalar gibi tek parça halinde olmayışıydı ve bu sayede bedende hareket kabiliyetleri kısıtlanmıyordu. Yani tıpkı biz insanlar gibi görünürde hareket ediyoruz, eklemlerimiz, kaslarımız çalışıyor ancak sürekli aynı savunma mekanizmalarının yarattığı stres, aynı şekilde hareket etme, aynı şekilde düşünme biçimleri hep aynı kas gruplarını etkileyerek, aslında varolan zırhımızın daha da güçlenmesine yol açıyor. Yani otomatik hareket ve düşünce biçimleri beden yapımızı direkt olarak etkiliyor ve an be an bizi daha da kalın bir zırhın içine hapsediyor. Sürekli stresli olmak, korku ve kaygı dolu hissetmek bedenimizi kastığı için nefes rahatlayamıyor ve nefes farkındalığı olmadan içinde bulunduğumuz gerçekliği tek gerçeklikmiş gibi algımaya devam ediyoruz. Diğer taraftan bakınca farkındalıksız hareket etme ve kalıplaşmış düşünce biçimlerimizle aslında bunu kendi kendimize bizzat biz yapıyoruz. 

Armadillonun diğer özelliği, yakalandıklarında çok kısa süre yaşayabildikleri için labaratuvar ortamında gözlemleyerek detaylı bir inceleme yapmanın, iç yapılarını incelemenin mümkün olmaması. Yani dış gözlem ile yeterli ve derin bir bilgiye erişmek mümkün olmadığından, bizler için de en önemli şeylerden biri olan iç gözlem yeteneğimizi geliştirmemizin öneminin farkındalığını kazanmak bence. Tıpkı şimdilik armadillolara yapılamadığı gibi içsel alanımızı keşfetmek, oradaki farkındalığı arttırmak, daha içteki derindeki kasları eğitmek, onları da rahatlatmak sadece kendi içsel gözlemcimizi çalıştırmakla mümkün. Yoksa bedensel zırhımızla, alıştığımız düşünce ve davranış biçimlerimizle, huylarımızla, derine yerleşmiş kaygı ve korkularımızla yaşamaya devam etmek kaçınılmaz bir son gibi.. Dış gözlem sadece dışarıda olan zırhımızı farkındalık alanımıza getiriyor ve eğer bir adım atma isteği, eylem için motivasyon gelse dahi onlar da dış zırhı yamamaya yönelik oluyor, bütünsel bir dönüşüm iç alanı da yaşamımıza dahil etmekle başlayabiliyor, en azından bu pratikleri deneyimleyen pek çok kimse gibi benim deneyimlerime göre de bu böyle oldu.

Evet, üçüncü özelliği de armadilloların, bir saldırıya uğradıklarında zırhları sayesinde hayatta kalabilmeleri ve daha az yara almaları. Peki, biz insanlara gelince bizim zırhlarımızı hangi sebeplerden oluşturduğumuza baktığımızda korku ve endişe ile tanıdık bildik bir zırhın, bir nevi hapishanenin içinde yaşamayı yeni deneyimlere tercih ettiğimizi görebiliriz. Sadece bu değil aynı zamanda zırhımızı delip, daha derine inmek isteyen, daha köklerdeki deneyimlerimizi tetikleyen her dış etkiyi de düşmanca bir saldırı olarak algılamamıza da yol açıyor bu durum. Yani kendimizi korumak endişesiyle hayali düşmanlar yaratarak, zırhımızı yeni deneyimlere kendimizi kapatmak için kullanıyor olabiliriz. Oysa bilinmedik bir yaklaşım, yeni bir deneyim, canımızı acıtan kimi anıları tetiklese de aynı zamanda zırhımızı eriten bir temastır, özünde şifa, dönüşüm getiren bir deneyim olabilir, eğer izin verirsek.

Bana göre yoga uygulaması bizi alışık olduğumuz zırhımıza bürünerek davranmaktan bile isteye alıkoyarak, varoluşumuzu başka bir yere doğru konumlandırmaya başlıyor. Bu yeni yer zırhımızı gördüğümüz, tanıdığımız ve kök gücümüzü, içsel canlılığımızı buldukça, nefesimizi tanıdıkça bedenimizle birlikte tüm yaşamımızı saran, hapseden bu kalkanın erimesine gönüllü olarak izin verdiğimiz bir yer oluyor.

Zırhta çatlaklar oluşmaya başlayınca, eriyerek gücünü kaybettikçe etrafımızdaki sonsuz boşluğun, büyük nefesin farkına varmaya başlıyoruz. Ve güven gelmeye başlıyor bedenle birlikte yaşama da büyük bir güven… Bu bedenin içinde varolan baskılarım, yaralarımla, acılarımla güvendeyim, onlara alan açıyorum, üstünü daha da kalın tabakalarla kapatmayı seçmiyorum, daha içerde olanların varlığına izin veriyorum dediğimiz her nefeste, daha büyük bir nefesin desteğini yanıbaşımızda buluyoruz.


Çok tezat gibi gelse de, tüm büyük öğretilerde vurgulandığı gibi özsavunma mekanizması ile yeni yeni zırhlar geliştirmek yerine, tüm deneyimleri ile bedeni olduğu haliyle kabul etmek, hiçbir şeyi değiştirmeyi çalışmadan sadece alan açarak yoga uygulamak, nefesi dinlemek büyük bir dönüşüm getiriyor.


Büyük dönüşüm, aynı yaralara bakmak yerine, aynı yollardan gitmek yerine, yeni yollar denemekten geçiyor. Ve bence en büyük dönüşüm; kendimizi, bedenimizi, olduğumuz haliyle sevebilme ve kabullenme yeteneğimizin gelişmesi demek. Kendim ve tüm canlılar için de en içten dileğim bu aynı zamanda…

Sevgiler. Seçil


Youtube videom ile hemen şimdi bedeninle çalışmaya başlayabilir ve bedenimizdeki en önemli sinir merkezi olan vagus siniri hakkında bilgi edinebilirsin...


Nefes ve yoga hakkında diğer blog yazılarıma göz atmak istersen... Tıkla...


Web sayfamda senin için bir hediyem var... Abone ol ve hediyeni al...










Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page